Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
"İnsan yüreğinin en derin imdat haykırışı olan "Ben kimim?"e cevap bulmak bu dünyada sadece hikayelerin velayetindedir," der Danimarkalı kadın yazar Karen Blixen.
//php print_r ($fields); ?>
Kuzey ülkelerinin edebiyatı yakın zamana kadar Türkiye’de fazla tanınmıyordu. Bunun ilk nedeni çeviri güçlüğü ise, ikincisi İsveç, Norveç, Finlandiya ve Danimarka edebiyatlarının tıpkı coğrafyaları gibi Avrupa’nın kıyısında kalmasından, bir tür taşra sayılmalarından olmalı. Ancak son yıllarda polisiye edebiyatındaki hızlı gelişme, İsveç ve Norveç edebiyatlarını dünya ölçeğinde tanıttı.
//php print_r ($fields); ?>
Şanlıurfa cezaevinden yangın ve ölüm haberleri geldiği sırada; Tolstoy'un, adalet, ceza ve mahkumiyet meselelerini yüzyıldan uzun bir süre önce sorgulamakta olduğu Diriliş ismindeki romanını bitirmek üzereydim.
//php print_r ($fields); ?>
Herakleitos, Hegel ve Marx üçgeninde geziniyor Orhan Koçak. Diyalektiğin içiyle bire bir temas kuruyor. Herakleitos’un diyalektiğiyle tartışmacı ve dönüşüme açık, Hegel’in diyalektiğiyle 'oluş'a hareket alanı açan, Marx’ın diyalektiğiyle de maddenin görüntüsüne odaklanan bir bakış açısıyla yapıyor bunu. Eleştirinin devinimini, bu üç filozofun ortasından geçiriyor.
//php print_r ($fields); ?>
“Her ay dünyanın nüfusuna on üç milyon insan ilave ediyoruz. Bizler gezegen üzerinde bir kanseriz.” Jonathan Franzen, Özgürlük romanında, bu insan denen kanserin ilk tomurcuklandığı yere, aileye saplıyor neşteri. Birbirine sevgiden çok rekabetle bağlı karakterler çıkarıyor ailenin içinden. Kendilerini ebeveynleriyle kıyaslayarak aradaki farklar üzerinden bireyleşmeye çalışıyorlar.
//php print_r ($fields); ?>
''Gençliğim yalnızlığın karanlık zindanlarında geçti sayılır.'' NBC. Bazı kitapların tarifi zor. En çok da kime, hangi koşulda, neden hitap ettiğini anlatmak konusunda zor.
//php print_r ($fields); ?>
(Yazarın adı isteği üzerine kaldırılmıştır)
Romain Gary’nin, Émile Ajar takma ismiyle yazdığı Onca Yoksulluk Varken adlı romanı 2009 yılında okurken gerçek bir dünyadan çıkıp daha bir gerçeğin içine doğru yolculuk yaptığımı anlamıştım.
//php print_r ($fields); ?>
Morrissey 2006’da Parkorman’a geldiğinde, yıllarca eski grubu The Smiths’in şarkılarıyla yatıp kalkan, onun sözlerinde, söyleyişinde derin anlamlar bulan, kendini adeta onunla özdeşleştiren taraftar kitlesi büyük bir heyecan yaşamıştı. O konsere “Merhaba! Zeki Müren! Morrissey!” diye başladı.
//php print_r ($fields); ?>
Dizi aleminde işin buralara gelmesini bekliyorduk. 'Gerçek' insanların, olası hayat hikayelerine dair tüm güzellemeleri, dramatizasyonları ve trajedi versiyonlarını izledik. Hatta o kadar çok izledik ki, dizi yazarlarının zihinlerimizi okuma kabiliyetlerinin ötesine geçti biz izleyicilerin onların yapabileceklerinin sınırlarını anlama kapasitemiz... Sıkıldık mı? Eh haliyle...
//php print_r ($fields); ?>
Yaz başlarken insanlara mutlaka edebiyatla ilgili önerilerde bulunulur; sanılır ki herkes sıcağın ve tatilin etkisiyle sanatın hakimiyeti altına girer. Oysa yazın ruh daha da hafiflerken beden değerini yitirir, algının fiyatı artar. Acının yakasına yapışılmalıdır böyle durumlarda. Neden mi;