Arşivi
// En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Benim herkesten ne eksiğim var dedim. Kaç gündür kukumav kuşu gibi Can Yayınları’nın kapaklarını düşünüp duruyorum. Neydi neydi, şimdi ne oldu, nasıl oldu, güzel mi oldu yani, diye diye kendimi yedim bitirdim, ziyadesiyle sinirlendim! Yiyip bitirmekle de, sinirlenmekle de kalmadım, bu sorularımı ve öfkemi sosyal medya üzerinden yapılan çağrıyla sevgili Can Öz’e de yönelttim.
//php print_r ($fields); ?>
Oğuz Atay’ı ilk defa okuyan bir insanın karşılaşacağı şaşkınlığı kesinlikle “dolaysızlık” olarak açıklayabilirim. Atay, diğer yazarların aksine kahramanlarının arasına girip, oradan konuşmak ister. Siz de herhangi bir Atay metnini okurken, önünüzde tabaka tabaka açılan katmanlar arasında kendinize rastlarsınız. Çünkü metinler tıka basa “yarı aydın”la doludur.
//php print_r ($fields); ?>
Bir okur, Leyla Erbil’e ancak vurgun olur, başka yolu yoktur...
//php print_r ($fields); ?>
Ülkelerin edebi gündemiyle siyasi gündeminin kesiştiği yerlerin az olduğu düşünülür. Uzaktan bakınca öyledir de aslında. Edebiyat, elindeki en büyük imkân olan “zamandan ve mekândan” bağımsız olma lüksünü kıyasıya kullanır. Bir kitabın yazıldığı koşullar önemlidir ama o kitap yazıldığı zaman ve mekânı da aşarak, dünya edebiyat hafızasının bir yerlerine yerleşir.
//php print_r ($fields); ?>
Seneler önce başka başka vesilelerle tanıdığım ve içindeki şiir söyleme gücüne hayran kaldığım Didem Madak şöyle diyor bir şiirinde:
Vasiyetimdir Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta
//php print_r ($fields); ?>
Eren Aysan, Hande Gündüz, Gaye Boralıoğlu, Şebnem İşigüzel, Menekşe Toprak ve Latife Tekin. Bu yıl hemen tüm edebiyat ödülleri kadın yazarlarımızın! Her şeyi bir yana koyup edebiyat adına ne kadar sevinçli bir yıl içinde olduğumuzu konuşacağız kanımca uzun bir süre.
//php print_r ($fields); ?>
Son günlerde taş devrinden kalma, yan yana gömülmüş iki insan iskeletinin resmi geziyor sosyal medya ortamlarında. Onlar belki de dünyanın en eski aşıkları, ölümün bile ayıramadığı... Ama biz ne şekilde hayal edersek edelim uzmanlar bu iki insanın kardeş, akraba, hatta ana-oğul falan da olabileceğini söylüyorlar.
//php print_r ($fields); ?>
Çocukken, Karadeniz’in insana sanki bir asır sürecek kadar uzun gelen ve kesilmeden yağan yağmurlarını izler, can sıkıntısından kurtulmak için kitaplara kaçardım. Yağmur yağdıkça, üzerime hikâyeler de yağardı aslında. Sahi, neye, neyimize yarardı hikâyeler.
//php print_r ($fields); ?>
Yaşar Kemal bir destandı, gözlerini hayata kapadı, hepimizin başı sağolsun. Şimdi bizim için, şimdi dilimiz, sözümüz, edebiyatımız için yas zamanı. Bu, Anadolu’nun, bu halkın yası. Şimdi dilden dile, sözden söze bir destan dolaşıyor içimizde. Yaşar Kemal, bir destandı, dünya üzerindeki son büyük destan anlatıcısıydı. Orta okuldan terk, “romancı olan ilk köylü” yazarımızdı.
//php print_r ($fields); ?>
Deniz denildiğinde aklıma hep Küçük Kara Balık geliyor. Üstelik, Samed Behrengi’nin bu hüzünlü küçük öyküsü, yosunlarla kaplı bir kayadan göllere dökülen, oradan da nehir nehir denize açılan bir öyküdür. Elbette denizden daha fazlasını anlatır. Yine de büyük denizi özleyen küçük bir balık imgesi, insanın dünyadaki yolculuğunu anlatmada bana hep eşsiz bir metafor olarak görünmüştür.