Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
Derviş Şentekin’in ilk romanı, öncelikle adıyla çekmişti dikkatleri. Hatta, Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi gibi ilginç bir başlığa sahip olan bu roman, daha önce polisiyelerle yolu kesişmemiş okurların da ilgisini uyandırmayı başarmıştı. Şimdi bu ilk romandaki kurguyu tamamlayan bir Şentekin kitabı daha var karşımızda: Beş Parasızdım ve Katilimi Arıyordum.
//php print_r ($fields); ?>
Sayfiye, adına tatil dediğimiz tatlı bir yolculuğu anımsatır akla düştüğünde. İlk yazın serin balkon sefalarına, denize gitmek için yapılan hummalı hazırlıklara, iki ağaç arasına kurulan hamak uykularına iç çektirir sonra. Deniz yorgunluğu, pike altında öğle uykusu ve tembelliğin haklı çekiciliği, tadını bir kez almış kimselerin içini ağır usul sayfiyeye kaydırır.
//php print_r ($fields); ?>
"Sanat sanat için midir? Sanat toplum için midir?" sorularının birçoğunuza lise sıralarını hatırlattığının farkındayım. Bugün çözümsüz görünen bu soruyu arkamızda bırakmış olsak da benim kafamı hala kurcalayan başka bir soru var: Kimin için yazıyoruz?
//php print_r ($fields); ?>
Hakan Bıçakçı 2002 yılında Romantik Korku ile başladığı yazarlık hayatını Rüya Günlüğü (2003), Boş Zaman (2004), Apartman Boşluğu (2007), Karanlık Oda (2010) romanları ve iki hikaye kitabıyla sürdürmüştü.
//php print_r ($fields); ?>
1920’lerde sıcak güneş ışıklarının denize yansıdığı, narin beyaz tenleri ıstakoz rengine dönmesin diye kat kat koruyucu kremler sürünmüş, deniz kıyısına kadar bornozlarıyla giden beyaz Amerikalılarla dolu Fransız Riviera’sı.
//php print_r ($fields); ?>
Pessoa, o büyük Huzursuzluğun Kitabı’nda, “Düşlerimde günlük hayatı imgelerle süslemeyi, sıradanlığı olağanüstü göstermeyi öğrendim; kuytu köşeleri, ölü eşyaları yalancı bir gülüşle parlatmayı, belki bir teselli olur diye, kendimi anlattığım cümlelere ahenk katmayı,” der. Tuncer Erdem’in yeni kitabı bak, gene o şey’in de bu alıntıyla açılması tesadüf değil elbet.
//php print_r ($fields); ?>
Tarih, kurmaca mıdır yoksa gerçek mi? Eğer kurmacaysa, hayal gücümüzün sınırlarıyla mı belirlenir çizgileri? Peki ya gerçekse, o zaman kimin gerçeğidir söz konusu olan? Tarihi yazanların mı yoksa tarihe yazılamayanların mı?
//php print_r ($fields); ?>
Çalıştığı forklift / kamyonet üstüne devrildi. Halatı kopan asansörün / üzerine çöken duvarın / kömür yüklü vagonun altında kaldı. Elektrik arızasını giderirken / inşaata kablo döşerken akıma kapıldı. Metan gazı patlaması / toprak kayması sonucu göçüğün altında sıkıştı. Doğalgaz kaçağından / borudan sızan amonyaktan / yoğun dumandan zehirlendi.
//php print_r ($fields); ?>
Kendi yaşam alanlarımızın ne kadar bize has ve tam da bu nedenle ne kadar korunaklı olduğunu düşünsek de, dışımızda kalan dünyanın son sözü söylediği anlar, bir felaket de olabiliyor çoğu zaman…
//php print_r ($fields); ?>
"Her seferinde, elimizdeki parçaları yeniden ve kendi icat ettiğimiz bir ‘puzzle’ gibi dizip, yeniden oluşturduğumuz ‘gerçeğe’ şaşırarak bakıyorduk işte..." (Ercan Kesal, Evvel Zaman)