Dosya Arşivi
Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Yalnızca kendini kaptırarak kitap okudun diye, görebildiğin dünya da genişleyecek sanma. Ne kadar bilgi depolasan bile, kendi kafanla düşünüp kendi ayaklarınla yürümedikçe her şey sahte, havada ve gelip geçici şeyler olarak kalır.”
- Sosuke Natsukawa, Kitapları Kurtaran Kedi
//php print_r ($fields); ?>
Kader Hep Erken Zaman Hep Geç ismiyle okuyucuya ulaştı Yılmaz Daşcıoğlu’nun Şule Yayınları arasında çıkan Cahit Zarifoğlu’nun Şiiri kitabı.
//php print_r ($fields); ?>
Her okurun bir yazarı çok sevmek için son derece haklı ve bir o kadar özgün gerekçeleri vardır şüphesiz. Yola bu bilinçle, SabitFikir okurlarının edebiyatın öne çıkan yazarlarını neden sevdiklerine ilişkin bir tartışma başlatmak için çıktık. İlk soruyu da o yazar üzerine çalışmalar yapmış bir isme yönelttik. Öyleyse soruyoruz: Philip K. Dick'i niçin okuyorsunuz?
//php print_r ($fields); ?>
Devrimler tarihinde devrimcilerin kendilerine yönelik aşağılamaları sahiplenip bu sözlerin anlamlarını değiştirmelerinin çok sayıda örneği vardır. Bir halk, bir hakaret sözcüğüne nasıl el koyar ve kendisinin kılar, nasıl hakaretin içeriğini değiştirip hakaret etmeye kalkışana geri gönderir bunu da ilk kez içeriden, hep birlikte deneyimlemiş olduk.
//php print_r ($fields); ?>
İletişim Yayınları’ndan, okurları 1940’ların Ankara’sına taşıyan bir grafik roman yayımlandı. Levent Cantek’in yazdığı ve bu doğrultuda Berat Pekmezci’nin çizdiği ikişer sayfayı haftada bir Levent Cantek’e gönderdiği, Levent Cantek’in de hikayeyi tekrar tekrar yazıp şekillendirdiği bir yıllık dolu dolu bir emeğin ürünü bir kitap Emanet Şehir.
//php print_r ($fields); ?>
Bir roman yazdı. Romanın anlattığı hikayeye koşut bir müze, bir de katalog var. 'Her şeyi anlayan insan zihni'nin sertliğiyle, bunu neden yaptın ey Orhan, diye sorsanız, çağının önemli hikaye anlatıcılarından birini cevapsız bırakmış olacaksınız. Vereceği cevabı -en fazlasıyla- size söyleyeyim: Bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum.
//php print_r ($fields); ?>
//php print_r ($fields); ?>
Kaç gündür yazmakla yazmamak, yazmak ama nasıl yazmak sorusuyla boğuşuyorum. İki ”uyduruk” roman yazdım. Yıllardır gazete, dergi “köşe”lerinde yazıyorum ama böyle neyi nasıl yazacağımı bilmediğim günler yaşamadım. Gündemimiz malum, e ben de malumunuzum. Çoğunlukla burada tatlı sert yazdım. Sağ gösterip sol vurdum sandım.
//php print_r ($fields); ?>
Stephen James Joyce’un ismini duymuş muydunuz? Joyce ile ünlü kahramanı Stephen Dedalus’un birleşmesinden oluşan, tipik bir Joyce buluşu gibi geliyor kulağa -ama Joyce üzerine çalışan, araştırma yapan, yapmaya çalışan herkesin bir biçimde fark etmek zorunda olduğu gibi, bu gerçek bir isim. Kendisi büyük yazarın torunu oluyor.
//php print_r ($fields); ?>
Sabah uyandığımda yanı başımda kelebek, onun gözlerinde de yaş vardı. “Düş gibi bir kitap okudum, kitabın içinde bir düşe yattım,” dedi bana. Söz konusu kitap Hacer Yeni’nin Turnalar Sıcak İklimlere Geçiyordu’suymuş. “Orada çok hüzünlü bir kadın vardı. Ne zaman hüzünlense gökyüzüne, bulutlara, yıldızlara ve bazen de gökte uçan turnalara bakıyordu. Bir de kuzusu vardı.