Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
Yaşa ve yüksek deneyime dayalı ana akım romanların sonu yaklaşıyor. Son birkaç yılda dünyada çok sayıda genç yazar ön plana çıkmaya başladı. Her biri farklı konuları ele alıyor ve alışılmışın dışında bir dil ve anlatıma sahip. Ancak sanıldığının aksine burada radikal bireyci bir duruş ve sırf mevcut dil düzenini yıkmak adına yapılan bazı numaralar yok.
//php print_r ($fields); ?>
Ölüm döşeğinde insan neyi hatırlar? Az sonra ölmüş olacağımız için asla paylaşamayacağımız bir deneyim bu. Paul Harding’in Babamın Yalnızlığı isimli romanı da hayatının son sekiz gününde George Washington Crosby’nin zihninden geçenlerin bir dökümü. Gerçekçiliğinden asla emin olamayacağımız bir kurgu bu.
//php print_r ($fields); ?>
Tarihsel ya da biyografik zemine sahip bir roman, ilgilendiği özel konuya dair bilgi dağarcığımızı biraz olsun geliştirir. Romanın ele aldığı o belirli döneme ya da kişiye duyduğumuz merak da, pekala bizi o romanı okumaya iten nedenlerden biri olabilir.
//php print_r ($fields); ?>
Birkaç haftadır dünyanın birçok ülkesinde gösterimde olan polisiye dizi The People v. O.J. Simpson, 12 Haziran 1994'te işlenen Nicole Brown Simpson ve Ronald Goldman cinayetlerinin ardından, eski Amerikan futbolcusu ünlü oyuncu O.J. Simpson'ın yargılanmasını işliyor.
//php print_r ($fields); ?>
Richard Gary Brautigan, Tacoma Washington’da doğdu. Yaşamı boyunca birçok üvey babaya sahip olması, onu şehirden şehire, okuldan okula sürükledi. Bu yola düşme, hareket halinde olma hali, onu sonraki yıllarda çokça etkilemiş olsa gerek; Brautigan’ın hayatında, mekandan mekana savrulma daimi.
//php print_r ($fields); ?>
Yazarların, okuyup sevdiğimiz yazarların yani, hani yere göğe sığdıramadıklarımızın, başımızın tacı olanların “iyi” insanlar olmaları şart mı? O kitapları yazan adamlar ya da kadınlar asla “öyle” şeyler yapmazlar, değil mi? Tanısak çok severiz çünkü, eminiz buna, o kitapları yazan nasıl “öyle” biri olabilir ki?
//php print_r ($fields); ?>
Biz okurlar, Fernando Pessoa’nın artık birer müsteardan fazlası olan alt kimlikleriyle tanıştığımızda tüm hayatını dönüştürdüğü bu edebi jest karşısında yelkenleri suya indirmiştik. Tabii bunda Huzursuzluğun Kitabı’nın bir başyapıt olmasının ve şiirlerinin sonsuza ulanan bir kendilik arayışına işaret etmesinin etkisi yadsınamayacak denli büyük.
//php print_r ($fields); ?>
Kitaba, hüzünlü ve tedirgin bir bekleyişle başlıyoruz; ilk satırların ürkekliği bu. Necati Tosuner'in bizi buluşturduğu bir ruh hali. Zaman zaman elimizi nereye koyacağımızı bilemeyişimiz gibi bir belirsizlik. İki kişinin birlikteliğinin ve yalnızlığının birleşimine benziyor. Tosuner'in “ince titreşimlerle örülmüş dinginlik” deyişini andıran bir durum.
//php print_r ($fields); ?>
“Ben,” demişti Kafka, “ya bir sonum ya da bir başlangıç.” Bu cümle, modern insanın varoluşla kurduğu şüpheli ilişkiyi özetlemekle kalmaz, Kafka’nın kendisini modern bir yazar olarak nasıl konumlandırdığını da gösterir.
//php print_r ($fields); ?>
Uzak kıtalarda kaybolmaya karar veren birinin peşinden giderseniz coğrafyadan çok parapsikoloji bilmeniz gerekir. Hislerinizin kehanete, reflekslerinizin sağduyuya dönüşmesi, aydınlanmanızın yolculuk denen “bedene yeni kafes temini” işlemi esnasında fazla yıpranmaması içinse imge ve katkısız halüsinasyon mertebelerini iyi bellemeniz şarttır.