Eleştiri Arşivi
Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Sarah Quigley’nin Orkestra Şefi isimli romanına geçmeden, sanırım öncelikle Leningrad Kuşatması’na giden yolda zamanı geriye alıp tarihte ufak bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor. 1920’lerin ortalarındayız; Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkmış, Versay Antlaşması’nın zincirleri altında kanlar içinde yatan Almanya’nın sokaklarına açlık, hayal kırıklığı, nefret ve kaos hâkim...
//php print_r ($fields); ?>
Norveç edebiyatının yükselişe geçtiği bir döneme tanıklık ediyoruz. Özellikle Karl Ove Knausgaard’un Kavgam serisi, edebiyat alanında sansasyon yaratırken, kısa sürede dünya çapında bir fenomene dönüştü. Ardından Norveçli diğer yazarlar da tanınmaya, görünürlükleri artmaya başladı.
//php print_r ($fields); ?>
Filler neyi unutmaz bilir misiniz? En çok neyin acısını yaşar? Nasıl bir anne, nasıl bir aile bireyidir? Acı çeker mi? Ölümü anlar, yas tutarlar mı? Soruların hepsini, öznenin yerine “insan”ı koyarak sorabilmek mümkün ve aslında fillerden anlıyorsanız, şaşırtıcı da değil.
//php print_r ($fields); ?>
İnsanın mizacında yaşadığı coğrafyanın da belirleyici olduğunu söylerler. Gerçekten de, yaşadığınız coğrafya, dayattığı gerçeklikler ve zorluklarla sizi adeta yoğurup yeniden şekillendirir ve başlangıçtakinden farklı bir hale getirir.
//php print_r ($fields); ?>
1956 ve Küçük Adam, ünlü Macar yazar Spiró György’nin dilimize kazandırılan ilk yapıtı olduğu için, öncelkile, yazardan kısaca bahsetmekte yarar var sanırım. 1946 yılında Budapeşte’de dünyaya gelen György, Eötvös Loránd Üniversitesi’nde (ELTE) Macar ve Slav dilleri bölümünde okudu, gazetecilik ve sosyoloji üzerine çalışmalar yaptı.
//php print_r ($fields); ?>
Modernizmle ilişkisi dışsal olanların, kendi dinamikleriyle yolları çakışmayanların ya da geç çakışanların onunla olan macerası da kaçınılmaz olarak çalkantılıdır. 21. yüzyılın ilk çeyreğinin ortasında hâlâ her biri diğerinden farklı kavramlar olan modernizm, modernite ve modernleşmeyi birbirine karıştıran entelektüellerin olduğu bir düşünsel iklimde yaşıyor olmamız da bunu kanıtlamaz mı?
//php print_r ($fields); ?>
Neil Gaiman, global dünyanın çoksatar yazarlarından biri. Epik dile olan hâkimiyeti, hikaye evreni kurabilme ustalığı, aktüelle mesafesi ve ölçülü muhalifliğiyle de uzun yıllar popülerliğini koruyacak, öyle anlaşılıyor. Genç kalabilen veya genç okura hikayeler anlatabilen bir yazar. Fantastik edebiyatın içinde kalarak korku türünün popüler referanslarını kullanıyor.
//php print_r ($fields); ?>
Yapıtlarının temaları, üslupları ve yöntemleri söz konusu olduğunda Franz Kafka'nın 19. yüzyılın en büyük İngiliz romancısına ne kadar çok şey borçlu olduğundan ve bu büyük 'tereke'yi nasıl Kıta Avrupası edebiyatında yaşattığından sıklıkla bahsederiz, ama bugün modern romanın en sevilen figürlerinden birinin, Dostoyevski'nin Charles Dickens'la kardeşliği büyük oranda göz ardı edilir.
//php print_r ($fields); ?>
Zadie Smith, enfes romanı NW'da yetişkinlerin çocukların anlamayacakları şakalar yaparak (upuzun saçlarını kestirelim, oyuncak ayın benim olsun, senin yatağında baban yatacak, bisikletine amcan binecek vb) ufaklıkları nasıl da -birkaç dakikalığına da olsa- üzüntüden tarumar ettiklerine (sanırım o “işkence” kelimesini kullanıyordu) şaşırdığını anlatır.
//php print_r ($fields); ?>
Elias Canetti ülkemizde neden büyük ve önemli olduğu pek tartışılmadan büyük ve önemli ilan edilen yazarlardan birisi. Elbette bu yakıştırmada Nobel Edebiyat Ödülü’nün payı vardır ama kimi zaman pek sınır tanımayan Batı hayranlığımızın da payı olabilir mi diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi.