Eleştiri Arşivi
Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Polisiye kitaplarıyla bilinen Algan Sezgintüredi, bu kez absürt bir romanla okurların karşısına çıkmış. Tür olarak da polisiyenin dışında bir alan seçmiş. Süperben romanının tam olarak hangi türde olduğunu kestirmek zor aslında, okuduktan sonra bile bu konuda insan emin olamıyor.
//php print_r ($fields); ?>
Türkçeye ilk kez çevrilen 1945 Fransa (Lyon) doğumlu René Belletto, ülkesinde şair, yazar, senarist, film eleştirmeni, gitar hocası kimlikleriyle tanınıyor. Takma isimle yazdığı ilk romanı Le Temps Mort ile 1974 Jean Ray fantastik edebiyat ödülünü alan Belletto’nun, 2014 yılına kadar yirmi romanı yayımlandı.
//php print_r ($fields); ?>
Kurt Vonnegut, hep bildiği yoldan gitti; “bildiğini yazdı.” Bunu yaparken de metinlerinden ironiyi hiç eksik etmedi. Zaten büyük acıların ortasında kalan kalemi sağlam yazarların, ironinin âlâsını yapma hakkı hep saklı. Vonnegut, eserlerinde o hakkı sonuna dek kullandı. İroniyle beraber yürüyen mizah, onun perdeye değil de, perde gerisindekilere yoğunlaşma huyuyla birleşince ortaya, 20.
//php print_r ($fields); ?>
Türker Armaner’in edebiyat hayatı Kıyısız (1997), Taş Hücre (2000) ve Dalgakıran (2003) adlı öykü kitapları ile başlamıştı. İlk romanı Tahta Saplı Bıçak’ı ise 2007 yılında yayımladı. Sonra, yazmayı bıraktığını düşündürecek kadar uzun bir sessizlik dönemine girdi Armaner...
//php print_r ($fields); ?>
“Dans edeceğim. Her bir notayı hatırlayacak, bedenimi ritme uyarak hareket ettireceğim; çünkü kendime kim olduğumu hatırlatmanın en iyi yolu bu; özgür bir kadınım ben!” (s. 88)
//php print_r ($fields); ?>
Yüzyıllar boyu acıyla yoğrulmuş bir coğrafyada geçen tanıdık yaraların hikayesi Segah Makamı. Bugün altmışlı yaşlarını süren nesil bu yaralara şüphesiz hepimizden daha aşina, zira bu onların hikayesi. Biz sonraki kuşaklar içinse çoğunlukla anne ve babalarımızdan dinlediğimiz, kimi zaman da kitaplarda okuduğumuz ya da filmlerde gördüğümüz bir geçmişe ait.
//php print_r ($fields); ?>
Elçin Poyrazlar, Gazetecinin Ölümü adlı ilk polisiyesinin ardından, Kara Muska ile okurlarının karşısına yeniden çıkıyor. Gazetecinin Ölümü’nde, Washington’da gelişen politik bir olayın izini sürerken tanıştığımız Selin Uygar karakteri, Kara Muska’da bu kez İstanbul’da... Selin Uygar aslında bir gazeteci.
//php print_r ($fields); ?>
Geçtiğimiz yıllarda kaleme aldığı Giddar ve Beşlerin Çağı adlı fantastik kurgu kitaplarıyla tanınan Erbuğ Kaya’nın yeni romanı <
//php print_r ($fields); ?>
İlkokulda hepimize ilk öğretilen şeylerden biridir: Türkiye Doğu ile Batı arasında bir köprü görevi görmektedir. Bu sayede bir yanıyla Avrupa’ya eklemlenmeye çalışan Türkiye diğer yandan bir türlü Ortadoğulu damarından kurtulamaz. Bu yüzden bir Türkiyelinin Ortadoğu’yu görüşüyle, bir Avrupalının Ortadoğu’yu görüşü arasında bariz farklar vardır.
//php print_r ($fields); ?>
Kimselere benzememek, farklı olmak zordur. Hele de ergenliğe yeni adım atan bir çocuksanız… Ağzına kadar kıpkırmızı domateslerle dolu bir kasadaki tek turuncu portakal gibi hissedersiniz kendinizi. Üstelik neden herkes kırmızıyken sizin turuncu olduğunuzu da bilemezsiniz, anlayamazsınız. Tek bildiğiniz, diğerleri gibi olmadığınızdır ve bu size içten içe acı verir.