Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
Bu kitabı ne zaman, ne sebepten aldığımı bilmediğime göre muhtemelen bir idefix siparişi içine kendiliğinden girivermiş kitaplardan biridir herhalde. Bir yıla yakın süre arabanın bagajında birkaç “ihtiyaç halinde bulunsun” kitaplarından biri olarak dolandı durdu. Sonra on beş gün önce yazlıktan eve dönerken Salinger biyografisi okuyordum ama biyografi okumak bir süre sonra doğaldır ki sıktı.
//php print_r ($fields); ?>
Tarih 1473, yer Erzincan Otlukbeli. Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’u fethetmesinin üzerinden tam yirmi yıl geçmiş. Fatih Sultan Mehmet artık kırklarını süren, olgun ve kudretli bir padişah ve şimdi Anadolu’da birliği sağlamaya iyiden iyiye niyetli. Bu niyeti onu Akkoyunlular Devleti’nin hükümdarı Uzun Hasan’ın topraklarına kadar getirmiş.
//php print_r ($fields); ?>
//php print_r ($fields); ?>
Peşin peşin söyleyelim. Üzüntü, Muz Kabuğu ve J. D. Salinger’ın sonunda Salinger ölüyor. Katil Holden Caulfield çıkıyor ama mahkemece özgür bırakılıyor. Bir de gerçek suçlular var: Naziler, editörler, kuş gözlemcileri (yani amatör okurlar) ve teneke kulaklı soylular (yani profesyonel okur olan eleştirmenler).
//php print_r ($fields); ?>
2010’un sonunda başlayıp 2011’de şiddetlenen, kimilerince “Arap Baharı” ya da “Devrim Rüzgârı” diye adlandırılan; Tunus’tan Libya’ya, Mısır’dan Yemen ve Suriye’ye uzanan hareketliliğin heyecan yarattığı doğru. Sanal dünyada örgütlenip meydanlara taşan kalabalıkların ilgi çektiği de açık. Tamam ama bunları hemen “devrim” diye nitelemek de ne ola?
//php print_r ($fields); ?>
“Tanner Kardeşler”i okuduğumda, Robert Walser’i Kafka’dan, Musil’den sonra tanımak ne büyük bir kayıp diye düşündüm.
//php print_r ($fields); ?>
Elimizdeki kitap Can Yayınları’nın henüz Türkçeye kazandırmış olduğu, “Oniki” isimli eserin devamı olan “On Üç Yıl Sonra”. “Danilov Beşlemesi”nin ikinci kitabı, hikayeye 1825 yılından devam ediyor. Serinin ilk kitabının konu aldığı 1812 yılındaki Napolyon istilası geride kalmış, Fransızlar yenilmiştir.
//php print_r ($fields); ?>
Bu yazının potansiyel okuyucularının çoğunluğunun doğum tarihi 1980 sonrası olmalı. Bizim kuşağımızın hayatında belirleyici bir rol oynayan 12 Eylül darbesinin onlar için ne ifade ettiğini düşünmeye çalışıyorum. Benim doğumum da hemen 1960 darbesinin ertesinde olduğundan, empati kurabilmek için gençliğimde 1960'ı nasıl düşündüğümü anımsıyorum: Uzak, bilinmeyen, tarihte kalmış bir zaman...
//php print_r ($fields); ?>
“Yavaş ye oğlum, boğulacaksın!” uyarısına aldırmadan yeterince çiğnemeden yuttuğum lokmalar, o zamanlar hemen yağa dönüşmüyordu anlaşılan. Hızlı yediğim kadar hareketler, vücudun kendi işleyişi de hızlıydı demek. Üstelik, bir an önce sokağa fırlayıp top peşinde koşturmaya başlamak için ağzıma tıkıştırdıklarım birer anne yemeğiydi ne de olsa.
//php print_r ($fields); ?>
herhangi bir şeyin yasak olmasının en kötü yanı, ona ulaşmanızın değil onun üzerine düşünmenizin engellenmesi. yasak, yasakladığının sorgulanması konusunda bir tabu üretiyor hızla. porno yasakken, ona karşı çıkanlar yasakçının tarafına savruluyor.